Her çocuğun mutlu bir öyküsü olmalı…

Yetişkinler büyürken geride bıraktıkları her yıl, farkında olmaksızın, çocukluğun erdemlerini de yitirirler… Bir çırpıda ağacın en yüksek dallarına çıkan çocuklar; değer erozyonundan, hayatın dayattığı koşullardan, içinden geçtikleri eğitim cenderesinden paylarını ala ala büyürler. Çağın revaçta kavramları, çocukluğun dillendirilmeyen tek ideali olan mutluluğun yerini alır: Hırs, rekabet, en iyi olma… Oysa her çocuğun “MUTLU BİR ÖYKÜSÜ” olmalıdır!

Öyküm Çocukları neden mutludur?

  • Hem aileleri, hem öğretmenleri tarafından çok ama çok sevildikleri; sevilmeleri için üstün zekâ göstergelerine, başarı etiketlerine, olağanüstü uslu olmalarına, kısacası çocuğumuz olmaktan gayrı bir niteliğe sahip olmalarına gerek olmadığı için.
  • Yüksek beklentilerle sınanmadıkları, sevgiyi hak edilecek bir ödül değil, kendilerini kucaklayan doğal bir atmosfer olarak hissettikleri için.
  • Sürekli başkalarıyla kıyaslanmadıkları için.
  • Yaptıkları “çocukluklar” nedeniyle kınanmayıp; ilgi, özen ve takdirle karşılandıkları için.
  • Güne o günü mutlu kılacak şeylerin neler olabileceğini konuşup, paylaşarak başladıkları için. O günün nasıl geçeceği konusunda yönlendirici ve karar öznesi olabildikleri için.
  • Kışın kartopu, yazın misket oynadıkları; büyürken, yuttukları bütün misketleri çocukluğun diğer hazineleri gibi büyük bir keyifle ceplerinde taşıdıkları için.
  • Pembeye, maviye, bebeklere, kamyonlara itilmeden, içlerinden gelen her oyuncakla, her şeyle gönüllerince oynadıkları; o günkü seçimleri nedeniyle “bireyci”, “lider”, “bilişsel gelişimi yetersiz” şeklinde etiketlenmedikleri için. Yarın da, sırf yetişkinleri onaylamak için, aynı tercihlerde bulunmaları gerekmediği için.
  • Sık sık, bol bol, kahkahalarla gülmelerine olanak sağlandığı için.
  • “Bence…” dediklerinde dikkatle dinlendikleri için.
  • Anlattıkları hikâyelere canı gönülden inanıldığı için. Dün akşam mavi bir ejderhanın odalarına gelip, beraberce itfaiyecilik oynamış olmalarından daha doğal ne olabilir ki?
  • “Yapmak” için gerekirse “kirlenmek” gerektiğinin farkında oldukları için.
  • Ellemek serbest olduğu için. Kili, toprağı, bahçeye düşen yaprağı, taşları, kütüphanedeki kitapları, her şeyi…
  • Yine de ortalığı toplamanın da eğlenceli olduğunu keşfettikleri için.
  • Ormanda sabah yürüyüşü yapabildikleri için.
  • Pencereden günbatımına bakarken kırmızının sıcak ve yakıcı olduğunu anladıkları için.
  • Bugünkü en önemli işlerinin plastik kutulardan robot yapmak olduğunu söylediklerinde, buna saygı duyulduğu için. Hiç kimse robotun yürüdüğünden ve “canım arkadaşım” diye seslendiğinden şüphe duymadığı için.
  • Canları çikolatalı kek çektiğinde, kil atölyesi mutfak etkinliğiyle yer değiştirdiği için.
  • Farkına varamasalar da henüz; ‘Olmak’ değil ‘Yapmak’ kavramını öğrendikleri için… Ve büyüdüklerinde ‘yapma’ eyleminin her şeyden daha değerli daha anlamlı olduğunu bilecekleri, bu nedenle de ‘bir şey olmaya’ çalışmayacakları için…

Sonuç olarak Öyküm’ün hedefi;

  • Bedenen; sağlıklı,
  • Sosyal yönden; toplum ile yaşanabilecek sorunlarda içe kapanmayan, çözüm yolları arayan ve uygulayan, kolay iletişim kuran, paylaşımcı, dayanışmacı, çevresinde olup bitenlere duyarlı ve çevresiyle barışık,
  • Bilişsel yönden; tüm duyularıyla öğrenmeye açık, öğrendiklerini hayatı kolaylaştırmak ve güzelleştirmek için uygulayan, deneyim edinen, kendini gerçekleştirebilmek için gereken donanımı ayırt eden ve edinmeye çalışan
  • Duygusal yönden; bir birey olarak farklılıklarının, yeteneklerinin, kendi özgün niteliklerinin ve kendi değerinin bilincinde, bağımsız ve özgüvenli,
  • Ve ille de neşeli ve mutlu çocuklar yetiştirmektir.

İşte bu çocuklar, bilimsel ve çağdaş bir öğrenimle donatıldığında;

  • Yeteneklerine uygun hobilere
  • Sevdikleri ve başarılı olacakları bir mesleğe
  • Çevreye ve insana duyarlı bir dünya görüşüne
  • Dünya görüşlerine uygun ve içinde kendilerini en iyi biçimde ifade edebildikleri bir sosyal çevreye sahip olacaktır.

İşte bu çocuklar; gören, duyan, sorgulayan, çözümleyen, üreten, katılan, paylaşan ve sorumluluk taşıyan 21. Yüzyıl bireyleri olacaktır. İşte bu çocuklar; kendilerinin ve katkıda bulundukları ülkelerinin geleceğine umutla bakacak ve herkese umutla baktıracaktır.